1- Kendinizi tanıyor musunuz? Siz aslında kimsiniz?
2- Sizin için hayatta en önemli şey nedir?
3- Tam anlamıyla istediğiniz hayatı mı yaşıyorsunuz?
4- Değişmek ister misiniz? Evet ise Neden?
5- Gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz nedir?
6- Sizce, hayalinize giden yolda size ne engel olabilir?
7- Sizce gelişmek nedir?
8- Hayatın anlamı nedir?
9- Size bir sihirli değnek versem ve bir kez kullanma hakkı versem; hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz?
10- Hayatınızın amacı nedir?
Değişim ve gelişim
· Değişim kaçınılmazdır. Birey için değişim ölüm denen kesin ve toptan değişimle son bulur. Hayat için ise değişim, sonsuza dek süren bir döngüdür.
· Gelişim seçime tabidir. Gelişmeyi seçebiliriz. Gelişimi, zaten engellenemez olan değişimi yöneterek başarırız.
· Gelişmeyi neden seçelim? Bu soruya yanıt verebilmek için gelişmenin aslında ne olduğuna bakmalıyız.
Dünyayı yorumlama biçimimiz öğretilmiştir.
· İnsanlar, ortaklaşa üretilmiş bir dünya yorumunun tutsağıdırlar.
…..dir. Bu niteliklerle yaşam deneyimlerimizi üretiriz.
Bu tutsaklık temel bir inanç kalıbından beslenir.
Tüm ömrümüz, değerli olmaya ve yeterli olmaya çalışmakla geçer. Ve istisnasız kimse başaramaz. Kimsenin başaramadığı kesin olduğu halde bu nafile çaba neden sürer gider?
Başarı; Maslow’a göre;
1. Karnın doyması
2. Seks yapma olanağı
3. Güvende hissetmek
4. Sevildiğini bilmek
5. Sayıldığını bilmek
6. Saygın oluşunun haklı nedenlerini üretmek
7. Ve kendini bulmak
…..şeklinde sıralanabilir
İlk 6 aşama kanıta ihtiyaç gösterir. Sonuncusu hariç hepsi, elde edemezsek kendimizi “değersiz ve yetersiz” hissetmemize neden olan ihtiyaçlarımızdır.
Toplumsal hayat, değerli ve yeterli hissetmenin ölçülerinin tanımlandığı bir uzlaşmadır.
…bu maddelerin hepsi bize diğer insanların ilgilerini yönlendirme, yani kontrol etme gücü vermektedir. Bu yolla altı maddeyi gerçekleştirip kendimizi değerli ve yeterli hissedeceğimize inanıyoruz.
Dördünü de yüzde yüzler mertebesinde başaran insanlar arasında bile yeterli ve değerli hissetme durumu kesin ve kalıcı olamamıştır.
Toplumsal hayat, kendi var oluşunu korumak ve sürdürmek için, bu gerçeği örtbas etmenin telaşı içinde daha çok ıstırap korkusu ve daha çok haz beklentisi pompalamaktadır.
Medyanın asıl işlevi toplumsal illüzyonu ayakta tutmaktır.
Ancak bu sayede insanlar her sabah kalkıp üretim çarkının parçası olabilmektedir. Ve bu illüzyon sayesinde, insan kendine bir makine olarak davranılmasına izin verebilmektedir. Verimliliği düşünce değeri düşen bir makine. Toplu bilinç borsasında değer biçilen mallar gibiyiz. Bugün Ayşe hanım % 5 prim yaparken, yarın Mehmet bey % 8 değer kaybeder. Her sabah elimiz yüreğimizde ıstırap korkusu ve haz beklentisiyle güne başlarız. Ve buna serbest pazar, rekabet ortamı, piyasa deriz. İnsan sadece piyasadaki enstrümanlardan biridir. Ve değeri piyasada oluşur
İnsanların çoğu, sigortalı bir işe, sağlık harcamalarının karşılanmasına ve bir yuva kurabilme ihtimaline başarı der. Ve yaşlılıklarıyla ilgili en büyük ümitleri ülkenin kalkınması yoluyla gelirlerinin artabileceği ve daha güvende, rahat ve konforlu yaşayabilecekleri umududur. Bu, toplumsal bilincin ürettiği illüzyonu benimsemek ve ona biçilen kadere rıza göstermek demektir. Değersiz ve yetersiz hissetmek bu rızanın temel nedenidir?
Toplumsal bilinç, değersiz ve yetersiz hissettirmek için üç yanılsama kullanır.
1- Düşleyemem, çünkü onları hak etmiyorum. Değerli değilim.
2- Düşleyemem, çünkü onları elde etmek için Yeterli değilim.
3- Düşleyemem.çünkü koşullar acımasız, haksız rekabet var. Engelleniyorum.
…..bu üç yanılsama bireyin gerçeği olduğunda, kadere rıza göstermek kaçınılmaz olur.
Bu üç yanılsamayı, ancak onların yanılsama olduklarını fark ederek aşarız.
1- Sadece var olduğum için düşlerimi hak ediyorum.
2- Düşleyebildiğim her şeyi gerçekleştirme gücüne şimdiden sahibim. Ve yola çıktığımda, doğabilecek ek donanım ihtiyacını kolayca ve keyifle elde edebilirim.
3- Düşlerimi elde etmemin önünde benden başka kimse yok. Bu bir diğerini geçmekle ilgili değil, kendi yolumda yürümekle ilgilidir.
İşte ancak o zaman;
……gibi soruların bir anlamı olmaya başlar. Çünkü ancak bu anda, onların derin bir yerlere dokunan sorular olduğunu hissederiz.
Sanki, ölü toprağı üzerimizden kalkmış gibi oluruz. Canlanırız. Ve yaşamı belki de ilk kez hissederiz. Yaşamanın ve Yaşamın ne kadar kutsal olduğunu…
Ve bir gün bu dünyadan gitme vakti geldiğinde dönüp şunu söylemeyi isteriz.
Hayatımı düşlediğim gibi yaşadım. En başa dönseydim tam da aynı şekilde yaşardım.
Bu yazıyı okuyanlara önerim;
Bir an için durup içine dön ve yaşamının son gününe git. Hiçbirimiz bu gezegende çok uzun süre kalmayacağız. O son güne git ve dönüp yaşadığın ve tamamladığın hayata bak.
Yaşamak istediğin hayat bu muydu? Bütün kalbinle evet diyorsan bu harika bir şey! Ama keşkeler bir doluysa, pişmanlıklar bir doluysa, o zaman şimdi değişmek zamanıdır.
Bizi izleyenlere önerim;
Düşlemeye başla! Böylelikle kendini keşfetmeye ve hayatının anlamını üretmeye başlarsın.
Sonsuzluğun içinde bir eşi olmayan varlığının bu gezegende neden bulunduğunu merak et! Bu merak seni yaşama amacına götürecektir.
Doğal ilgilerine bak. Seni kendine çeken her şeye bak. Yaşama amacın onların içinde olabilir.
Senin için önemli olanı içine sor. Toplumun empoze ettiği değerlerle, doğuşunla getirdiğin değerlerin arasındaki farkı hisset. Kendi değerlerini bul!
Değerlerine sadık kal. Bu sadakat seni düşlerine ve kendine götürecektir.
Engellerin hepsinin, istisnasız hepsinin, düşlerine ve kendine giden yolda desteklerin olduğunu bil. Eğer değerlerine yeterince sadık kalırsan, söylediğimin doğru olduğunu anlayacaksın.
Engellerin hepsi, değersiz ve yetersiz hisseden benliğine bir kanıt olarak toplum tarafından üretilir. İlginç olan, bunu her fark ettiğinde, aynı engeller desteklere dönüşür.
Yaşam muhteşem bir gizemdir. Sık sık gökyüzüne bak. Var oluşun gizemini hisset. Gizemi solu.
Sık sık gözlerinin içine bak. Kendi gözlerinin içine ve hayatı paylaştığın herkesin gözlerinin içine bak. Yeterince uzun süre bakarsan, orada derinlerde “gerçek sen”i göreceksin. “Hadi gel, düşlerimizi birlikte gerçekleştirelim.” diyen varlığı. O sensin! Muhteşemsin! Eğer yeterince uzun bakarsan bunu göreceksin. Ve bir daha asla aynı insan olmayacaksın.
Sevdiğin şeyleri çok yap.
Risk al, her konuda, her alanda risk al. Dostluk, iş, aşk…Ve asla sevdiğin insanları deneme!
Her günü son gününmüş gibi yaşa. Çünkü öyle olabilir. Toplumsal hayatın en büyük yanılsaması, ölümü unutturmayı başarmasıdır ve ölümsüz gibi hissettirmesidir. Fakat ölümlüsün. Ve her birimiz çok da uzak olmayan bir vadede bu dünyadan gideceğiz.
Kaçınılmaz ölümün karşısında yaptığın seçimler var. Ölümünü bir numaralı danışmanın yap. Başına ne gelirse gelsin, hayattasın. Ve ölümünle karşılaştırıldığında hiçbir şey o kadar önemli değildir.
Geçmiş ve gelecek kavramsaldır. Mevcut değildir. Düşlere giden yol şimdinin kapısından geçer. Gelecek şimdinin içindedir. Bu anın değerini bil. Çünkü elinde olan tek hazine budur.
Düşlemeyi unutma. Yaşam amacının peşine düş. Ama unutma onu sadece şimdide bulabilirsin.
Şu anın hakkını ver; ver ki düşlerin gerçek olsun. Hayatın derin bir anlamla dolsun. Ve böylelikle kendini keşfet. Bu muhteşem yolculuğun özü budur.
Sen sensin! Var oluşun nedeni ve anlamısın! Sakın unutma, hiç değişmeyecek olan tek şey budur.