Dünyanın en iyi aile terapistlerinden kabul edilen Virgin Satir’e göre, Bir aileyi, ya da bir ilişkiler sistemini “üreten”bir yapıya kavuşturmak mümkündür.
Önce üreten bir aile ne demektir, bundan söz edelim. Üreten aile demek, ailenin her üyesinin “bireyselliğini üreten” aile demektir. Aile sistemi, üyelerini ortak bir kadere tutsak etmekten uzaklaşmaya; her üyesinin ayrı bir birey olduğunu takdir etmeye ve onu yolunda desteklemeye başladığında, bu aile artık üreten bir aile olmaya başlamıştır.
Üreten bir aile olmak yolunda olmazsa olmaz üç ilke öne çıkmaktadır.
1- Paylaşmaktan mutlu olduğumuz deneyimlerin varlığı
Bu zaten, iki insanı bir araya getiren ana neden olmalıdır. Eğer partnerler birlikte olmaktan; hayata dair bir çok deneyimi birlikte paylaşmaktan haz duymuyorlarsa, onları bir araya getiren iç süreçler birbirleriyle tamamen ilgisiz demektir.
Gündelik hayatın küçük zevklerinden tutun da, değer verdiğimiz ve hayatımızda öne aldığımız birçok etkinliği birlikte yapmaktan zevk duyan, mutlu olan bireyler olmak. Eğer burada bir sorun varsa, partnerler henüz işin başındayken, birlikte mutlu oldukları alanları anlamaya çalışmamışlar ve hatta bu konuyu öne almamışlar demektir. Bu durumda çiftler, sahiplenme duygusu, aidiyet duygusu, özel hissetme, libidonun kontrolsüz hareketi ile ilgili karşılıklı bir beslenme dönemi yaşadıktan sonra, aynı evin içinde yalnızları oynamaya başlayacaktır. Eğer paylaşacak bir şey yoksa, kurumu ayakta tutan sadece, gelenek, üreme güdüsü, korkular ve alışkanlıklardır. Bildiğiniz gibi insan evriminde toplumsal yapıyı korumak ve sürdürmek için bu yapı sayısız zamanlar boyunca kullanılmıştır ve dünyamızın ve ülkemizin birçok yerinde hala geçerlidir. Bu yapı, bireyi üretmeyen, toplumsal beni koruyan bir yapıdır. Ve bireyin kendi değerini fark etmesinin önündeki en büyük engeldir.
Paylaşmaktan mutlu olduğumuz deneyimlerin varlığı, üreten bir aile kurmakta birinci koşuldur.
2- Birbirini besleyen ve destekleyen vizyonların varlığı
İki insanın dünya hakkındaki anlayışının birebir örtüşmesi mümkün değildir. Dünyadaki insan sayısı kadar bakış açısı vardır dersek abartmış olmayız. Buna karşın partnerlerin yaşam vizyonları birbirlerini çelen değil destekleyen bir yapıda olmalıdır. Buna anadoluda “davul bile dengi dengine” deyişiyle işaret ederler. Aslında daha çok zenginlik fakirlik söylemi içinde anlaşılan bu deyiş, vizyonları birbiriyle örtüşmeyen bireylerin mutlu olamayacağını söyler gibidir. Burada asıl önemli olan bireylerin bireysel yolculuklarını sürdürürken ailesinin desteğini alıp alamayacağıdır. Bu durumda partneri ona destek olacaksa buna inanması gerekir. Eşini sevmesi yetmeyebilir. Ola ki değerler sistemi eşinin değerler sistemiyle çelişebilir ve sevgi destek olmaya yetmeyebilir. Bu yüzden üreten bir aile olmak için partnerlerin değerler sisteminin birbirini besleyen ve destekleyen bir yapıya sahip olması gerekir. Bu durumda, eşinin yaptıklarıyla doğrudan bağlantısı olmasa ve ilgilenmese bile, ona manen ve gerektiğinde madden destek olmaya hazır olacaktır. Bu durum, partnerlerin birbirlerinin değerlerine saygı duyduğu anlamına gelir ki sevginin gerçek kanıtı da budur aslında. Bu yüzden, aile üyeleri ,sevilip sevilmediklerini kendilerine saygı duyulup duyulmadığından anlayacaktır. Bu da ancak besleyen ve destekleyen vizyonlara sahip olmakla mümkündür.
3- Mahremiyet Kuralı
İnsan ailesinden ibaret değildir. Üretmeyen ailelerde bireysellik o kadar zayıflar ki, aile üyeleri kendilerini sadece o ailenin bir parçası olarak tanımlaya başlar. Ve bu tanımın dışında kim ya da ne oldukları giderek sisler arasında kaybolur.
Üreten bir aile olmak, aile üyelerinin, aile dışında da bir hayatlarının olduğunu kabul etmek; onların ayrıca, geniş, sonsuz bir dünyalarının olabileceğini kabul etmek ve ona göre davranmak demektir.
Bu kural, aile üyelerinin, birbirlerinin diğer dünyaları hakkında bir şey bilmek zorunda olmadıklarını anlamalarıdır. Eğer o üye anlatmak isterse bu ona kalmıştır. Birey olmak kendine ait mahrem bir dünyaya sahip olabilmek demektir. Bir aile üyesi, diğerinin dünyasında olan biten her şeyi bilmek istiyorsa, bu ya onu kaybedeceği korkusundan ya da onun kendisi olmadan var olmayı başaramayacağı yargısından ileri gelir.
Henüz reşit olmayan çocuklar için pedagojik gereklilik payı olmakla birlikte, bu alanda bile çok fazla bağımlı ilişki olabilir.
Bu iki bakış açısı da o üyenin diğeriyle bağımlı bir ilişkiyi yarattığını gösterir.
Bir insanın size ihtiyacı olduğunu ve siz olmadan ayakları üzerinde duramayacağını söylemeniz, aslında bu rolün size kendinizi iyi hissettirmesindendir. Öyle ki, bu rolün diğer bireyi size çaresizce bağımlı kıldığını ve o bireyin kendi yolunu yaratmasını yok ettiğini göremezsiniz.
Ya da kendinize yeterince güvenmediğiniz için, onu toplumdan, diğer insanlardan ve ilişkilerden saklamak istersiniz. Bu kıskançlık aslında ona layık olmadığınızı ve bir diğerinin sizin elinizden onu kapacağını zannetmenizden ileri gelir.
Bu iki durumda doğrudan öz değerle bağlantılıdır.
Virgin Satir, terapilerini yaparken dört kademeli bir yapı gözetir.
1- Özdeğer
2- İlişkiler
3- Kurallar
4- Sistem
Öz değerin, neye sahip olduğunla değil, kendin hakkında ne düşündüğünle ilgilidir. Ve kendin hakkındaki düşüncenin, eğer değersiz hissediyorsan sadece bir yanlış anlama olduğunu fark etmeni sağlar.
Kurulan ilişkilerin üreten ilişkiler olmasının, bireylerin öz değerlerini giderek yükseltmelerinden geçtiğini söyler. Çünkü tüketen ilişkiler, her zaman öz değeri düşük olan bireyler arasında olmaktadır.
Kurulan iletişimin kalitesi, aile üyelerinin, hayat ve kendileri hakkında geliştirdiği bir dizi inancın karşılıklı uzlaşmayla kabul edildiği bir düzeyde belirlenir. Yani, öz değer yükseldikçe iletişimin kalitesi artar ve iletişim kalitesi yükseldikçe, birlikte tabi olunan kurallar dizgesi, inanç yapısı değişmeye başlar. Bu inanç yapısı bireyi kollayan, gözeten ve destekleyen bir dizi ortak kurala dönüşür.
Aile üyelerinin tek tek toplumla özgürce ve mahrem bir biçimde ilişki kurabilme kalitesi son aşamadır. Bu aşama ailenin üreten bir aile oluşunun ya da olmayışının kanıtlarının ortaya çıkmasıdır. Ailenin her üyesi toplumla bir birey olarak özgürce ve kendi yolunu yaratacak şekilde ilişki kurabilmekte midir?
İşte üreten bir ailenin kanıtı budur..